Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kanunu'nun 39. maddesi, yıllardır meslek örgütü disiplin süreçlerinin temel dayanaklarından biri olarak yürürlükteydi. Ancak bu madde, Anayasa Mahkemesi’nin son kararıyla birlikte ciddi bir anayasal denetimden geçerek iptal edildi. Anayasa Mahkemesi (AYM), Haysiyet Divanı’na tanınan geniş takdir yetkilerinin, hukuki güvence mekanizmaları içermemesi nedeniyle Anayasa'nın 2. maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesine aykırı olduğuna hükmetti.
İptal edilen madde, Haysiyet Divanı'na tabiplere yönelik yazılı ihtar, para cezası, geçici meslekten men ve belirli bölgelerde çalışma yasağı gibi cezaları verme yetkisi tanıyordu. Üstelik bu cezaların hangi sıra ile uygulanacağına dair herhangi bir sınırlama getirilmemişti. Anayasa Mahkemesi’nin değerlendirmesinde, bu geniş ve sınırsız yetkilerin, somut olayın niteliğiyle uyumlu olup olmadığını denetleyecek adil ve objektif kriterlerden yoksun olduğuna dikkat çekildi.
Kararda özellikle disiplin cezası ile işlenen fiil arasında makul bir orantı kurulmasını sağlayacak objektif mekanizmaların mevcut olmadığı belirtildi. Hukuk devleti ilkesinin temel gereği olan öngörülebilirlik, keyfiliğe karşı denetim ve hak arama yollarının güvence altına alınmasının sağlanmadığı, mahkeme kararında vurgulanan temel unsurlar arasında yer aldı.
Hukuk Devleti İlkesi ve Meslek Örgütlerinde Disiplin
Ankara 20. İdare Mahkemesi tarafından yapılan başvuru sonucunda gündeme gelen bu düzenleme, Türk Tabipleri Birliği gibi kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında disiplin işlemlerinin nasıl yürütülmesi gerektiğine dair genel çerçeveyi yeniden tartışmaya açtı. Başvuru dilekçesinde 39. maddenin Anayasa'nın 2., 38. ve 135. maddelerine aykırı olduğu belirtilmişti.
Anayasa’nın 2. maddesi hukuk devleti ilkesini, 38. maddesi suç ve cezalarda kanunilik ilkesini, 135. maddesi ise kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının idari yapısını ve görev alanlarını düzenliyor. İptal kararında bu üç maddenin birlikte değerlendirilmesi, konunun sadece disiplin cezası değil, aynı zamanda idari yapı ve bireysel haklar açısından da önem taşıdığını ortaya koyuyor.
Yüksek Mahkeme, meslek kuruluşlarının disiplin süreçlerinin yalnızca cezalandırma amacıyla değil, aynı zamanda kamu hizmetlerinin düzenli ve hukuka uygun şekilde yürütülmesini sağlama amacı taşıdığını hatırlattı. Bu nedenle söz konusu cezai yetkilerin, sadece etik ihlallere değil aynı zamanda temel hak ve özgürlüklere de etki edebileceği, bu yönüyle de anayasal güvence altına alınmış hakların ihlali riskini doğurduğu ifade edildi.
İptal Edilen Madde Ne İçeriyordu?
İptal edilen 39. madde, Haysiyet Divanı’na disiplin cezaları verme konusunda geniş yetkiler tanıyordu. Maddeye göre, fiilin ağırlığına göre şu cezalar uygulanabiliyordu:
Yazılı ihtar,
En yüksek yıllık aidatın üç ila beş katı arasında para cezası,
15 günden 6 aya kadar meslekten geçici men,
Aynı bölgede üç kez men cezası almış olanlar için o bölgede meslek icrasının tamamen engellenmesi.
Ancak AYM, bu düzenlemede cezaların hangi ölçütlere göre verileceği, kararların nasıl denetleneceği ve meslek mensuplarının haklarını nasıl koruyacakları konusunda yeterli bir hukuki altyapı bulunmadığına kanaat getirdi. Bu durumun da idari keyfiliğe zemin hazırladığı, bireylerin mesleki itibar ve çalışma hakkının yeterince korunamadığı ifade edildi.
Kararda ayrıca, ceza verilirken eylemin ağırlığı, kamu yararı, hizmet gerekleri gibi unsurların göz önünde bulundurulması gerektiği; ancak mevcut maddede bu değerlendirmenin nasıl yapılacağına dair açıklık bulunmadığı vurgulandı.
Kararın Yürürlüğe Giriş Tarihi ve Etkileri
Anayasa Mahkemesi’nin 11 Şubat 2025 tarihinde oybirliğiyle aldığı karar, 30 Mart 2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesi gereği, dokuz ay sonra yürürlüğe girecek. Bu süre zarfında TTB'nin, söz konusu maddenin yerine hukuki güvenceleri içeren yeni bir disiplin düzenlemesi hazırlaması bekleniyor.
Kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından meslek kuruluşlarında disiplin süreçlerinin yeniden gözden geçirilmesi gündeme gelecek. Hukuk devleti ilkesinin gereği olarak, bireylerin mesleki faaliyetlerine yönelik kısıtlamalarda somut ve denetlenebilir gerekçelerin bulunması gerektiği bir kez daha tescillenmiş oldu.
Bu iptal kararı, yalnızca Türk Tabipleri Birliği’ni değil, benzer yapıya sahip diğer kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını da doğrudan ilgilendiriyor. Gelecekte alınacak kararların, bu içtihat doğrultusunda şekillenmesi ve daha güçlü hukuki güvencelere dayandırılması kaçınılmaz hale geldi.